Bu kez “platform”, “karşılıklı” ve “dağıtık” gibi anahtar sözcüklerle tanımlanan cesur bir yeni dünyaya daha girerken, şarjlı matkap ve özgürleşme arasındaki temel farkı hatırlamak yerinde olacaktır. Şarjlı matkaplar dünyaya uzay yolculuğunun yan ürünü olarak gelmiş ve dünyadaki evlere ve şantiyelere yayılmıştır. Özgürleşme, özellikle de emeğin özgürleşmesi ise böyle değildir. Teknolojik gelişmenin yan ürünü olarak ortaya çıkmaz ve algoritmik kapitalizm çağında da bu durum geçerliliğini korur. Evet, üretim sürecinde iş gücünün konumunu yeniden tanımlamak için harika olanaklar vardır. Evet, yeni üretim araçlarıyla güç daha kuvvetlidir. Ancak karanlık taraf da daha kuvvetlidir.
Yeni bir platform kooperatifi açmaktan çekinmeniz gerekir mi? Hayır, kesinlikle gerekmez. Yine de, kendi platformunuzu programlayacak kadar akıllı olduğunuz için sömürücü, hiyerarşik, dar kafalı kapitalizmin yere düşüp ölmesini beklemeyin. Daha az yabancılaşmış, daha az sömürülen, daha az aşağılık insanla dolu bir iş hayatını ortaya çıkarma potansiyelini serbest bırakacak yeni bir üretim biçimi sadece ekonomik yönden üstün göründüğü için hüküm sürmeyecektir. Sadece değişimi kucaklamak yeterince iyi değildir. Sadece daha iyi olarak kazanamazsınız. Kuralları değiştirmeniz gerekir ve bu da örgütlenmeyi gerektirir.
DAHA SIKI ÇALIŞMAK
Sünger Bob: Bay Yengeç, bana bir şey soracaktınız.
Bay Yengeç: Evet, Sünger Bob. Neden daha sıkı çalışmıyorsun?
Sünger Bob: Bilmiyorum, Bay Yengeç Bilmiyorum!
Konuyu kısa ve basit tutmak için kısa ve basit tutmanın ustasını dinleyin: Sünger Bob Karepantolon’u. “Taklit Yengeçler” adlı ünlü bölümde Bay Yengeç en büyük kaygısını dile getirerek kapitalist-işçi ilişkisinin belki de mümkün olan en kısa açıklamasını yapıyordu: “Sünger Bob, neden daha sıkı çalışmıyorsun?”
Kapitalizmin ilgilendiği tek şey budur: kapitalist (Bay Yengeç), işçinin (Sünger Bob’un) iş gücünü satın alır ve bunun parasını öder, ancak ürünün tamamının sahibidir. İşçi ne kadar çok çalışırsa, ücret ve fazla değer arasındaki fark ve dolayısıyla kâr o kadar çoktur. Elde edilen fazlanın büyük bölümü kapitalistin cebine girerek onun toplumsal gücünü artırır. Çok basit, değil mi?
Kapitalistlerin yaratılan değeri artırmak için yaygın olarak kullandığı bir yöntem, işçiye bir araç (Sponge Bob’un durumunda bir spatula ve gizli tarif) vermek ve işçinin daha üretken olmasını sağlamaktır. İşçi, kapitalistin sahip olduğu üretim içimine bağımlıdır çünkü ancak onlarla üretken olabilir. Evet, günümüzde bir dizüstü bilgisayarınız ve cep telefonunuz vardır, ancak bir üretim biçimini analiz ederken sorulması gereken temel soru herhangi bir üretim biçimine kimin sahip olduğu değil, baskın üretim biçimine kimin sahip olduğudur. Bunlar, daha önceleri fabrika ve makinelerdi. Artık büyük algoritmalar ve sürekli ayarlanıp geliştirilen sanal makineler olmaya başladı. Bunlara sahip olduğunuzda, kapitalist sizsinizdir. Yatırımcılara ihtiyacınız olduğu için şirketinizin çoğunluk hissesi başkasının elindeyse veya başkalarının mülkiyetindeki platform ve algoritmalara bağımlıysanız, kapitalist siz değilsinizdir. (Nathan Schneider’ın deyişiyle, “para sizin elinizde, ipler onların elindedir”.)
NEFES ALMAK İÇİN PARA ÖDEMEK
Bay Yengeç: Kendi saatinde nefes al. Sana nefes alman için para vermiyorum!
Squidward: (maaş bordrosunu açarak) Bu da nedir? Kasada durduğum için para vermemi mi istiyorsunuz?
Bay Yengeç: Burada bir şeylerin değişmesi gerek.
Sünger Bob’un sıkı takipçilerinin de bildiği gibi, Yengeç Restoran’da işler çok az iyileşir. “Yardım Gerekli” bölümündeki muhteşem turbo spatula dahi “ançuez olayı” bittikten sonra bir daha görünmemiştir. Sermaye, ilerleme için çabalama konusunda oldukça isteksiz davranabilir. Bu çok maliyetlidir ve herkes sahip olduğunda, üretkenliğin tüm kazancı tüketiciye gider.
Kapitalizmin geçmişi boyunca kapitalistler, üretim biçimlerini iyileştirmeyen, bunun yerine maliyet ve yükleri sermaye sahibinden işçiye veya topluma kaydıran – örneğin, daha önce ortak mülk olan bir şeyi kapitalist mülk ilan etmek gibi – değişiklikler yoluyla kârlarını artırmıştır. Yirminci yüzyıl İngiltere’sinde bu mülk topraktı. Yirmi birinci yüzyılın küresel ekonomisinde ise Facebook, Google ve Microsoft’un topladığı bilgi oldu. Proto-sanayileşmede, kulübe sistemi (işçilerin evde çalışmasının gerekmesi) üreticiye maksimum esneklik, minimum sorumluluk ve düşük ücret ödemeleri sağladı. Günümüzde, her yerde var olan platformlaşma aynı şeyi yapmaktadır. Birçok durumda, platformlaşmanın temelinde yalnızca örgütlenmeme ve emeğe değer vermeme yatar.
Bu ilerleme değildir. Stephen Marglin’e göre (“What Do Bosses Do?” başlıklı ünlü makalesinde), bir üretim yöntemi ancak daha az girdiyle eşit miktarda çıktı üretmesi durumunda teknolojik olarak üstün (“ilerici”) niteliktedir. Sadece daha az ücret ödeyerek, ücretsiz iş saatleri veya ödüllendirilmeyen iş yoğunluğuyla iş gücü maliyetlerinin kaymağını toplayarak veya işçiden aldığı nefes için para alarak daha ucuz bir şey üretmenin ekonomik olarak üstün bir tarafı yoktur.
Bununla birlikte, ilerleme diye bir şey vardır. Bu, çoğunlukla (diğer çıkışların kapalı olması için) iş gücü örgütlü olduğunda ve toplum maliyetlerin dışsallaştırılması için tetikte olduğunda, kapitalizmde bile gerçekleşen bir şeydir. Rekabet, ilerlemenin uygulanması için bir teşvik işlevi görse de, ilerleme rekabetin dışında gerçekleşir: işbirliği yoluyla ve verimlilik dışı alanlarda.
KURALLARI DEĞİŞTİRMEK
Sünger Bob: Biz birleşmiş işçileriz! Onu halkın çekiciyle ezeceğiz! Ve şey yapacağız … bir saniye … Squidward, diğeri neydi?
Squidward: Baskıcı sistemi parçalayacağız.
Sünger Bob: Ah, evet, ondan işte!
Yukarıda bahsettiğim diğer şey neydi? Bir saniye … evet: çıkış yollarını kapatmalısınız!
Ekonomik dönüşümü zorlamak, kooperatiflerin hakimiyeti ele geçirmesi için, ilerlemenin yönetimindeyken oyunu tanımlamanız gerekir. Burada öğrendiğimiz gibi, bunun anlamı çıkış yollarını kapatmak, ilerleme yoluyla yerine yük ve maliyetleri işçiler ve topluma kaydırarak gelişme olasılığını ortadan kaldırmaktır. Bu, bireysel olarak yapılabilecek bir şey değildir. Kurallar topluluğa yöneliktir ve kuralların değiştirilmesini sağlamak için örgütlenmek gerekir.
Elde etmemiz gereken, algoritmik kapitalizm için bir insan hakları beyannamesidir. İlk olarak, kontrolden çıkmış yeni sömürü türlerini bastıracak yeni işçi hakları için savaşmamız gereklidir. İşçilerin, özellikle platform işçiliğinde, iş arkadaşlarını tanıma hakkı vardır. Dengeli iş paketleri; işlerinin bir parçası olarak kendiliğinden belirlenen sabit bir iş alanı (Google’ın “yüzde 20 süre” kuralını tüm işçileri kapsayacak biçimde genişletmek); komuta temelli yönetim yerine kural temelli demokratik bir yönetişim elde etmeye hakları vardır. Üretkenlik kazançlarından pay almaya; oturum kapatmaya; gözetimsiz çalışmaya hakları vardır. Bu sadece sendikaların işi değildir. Palak Shah’ın “İyi İş Kuralları” veya Trebor Scholz’un paltform kooperatifi ilkeleri, sekiz saatlik mesai talebinin günümüzdeki muadilleridir.
İkinci olarak, büyüklük, finansal piyasalar ve yükümlülüklerin kayan gücünü alt etmek için yeni girişimcilik haklarına – tekelleşme önleyici yasaların günümüzdeki muadiline – ihtiyacımız vardır. Ağın tarafsız olması ve kooperatifler için eşit haklar, kaynaklara, hizmetlere, tanıtıma ve bulutlara eşit erişim kadar temel öneme sahiptir. İşletmelerin kendi tüzüklerini oluşturma ve holding ve yatırımcılar bağlamında kendi çıkarlarını temsil etme hakkına sahip olması gerekir. Nathan Schneider’in ifade ettiği gibi, “Yeni bir ekonominin, geleneksel şirketler ve işbirliğine dayalı işletmeler arasında dengeli bir ortam yaratmak için yeni kamu politikalarına ihtiyacı olacaktır.”
Üçüncü olarak, yeni bir birikim rejimi için hukuki bir çerçeveye ihtiyacımız vardır. Bunun için vizyon gereklidir. Bu durum, eskinin sosyal demokrat veya sosyalist ekonomik politikasının günümüzdeki muadilidir. Bunun anlamı, devlet ve toplumu adil sistemin tarafsız muhafızları olarak değil, ekonomiye toplumsal bir amaç ve demokratik değerlerde temel kazandıran bir volonté générale olarak tekrar devreye sokmaktır. Mevcut ekonominin tarafsız bir yönü yoktur. Üretkenliği güçlü seçkinlerin, baskın sosyal grupların ve küresel koalisyonların ayrıcalıklarıyla uzlaştırmaya yönelik karmaşık ve sistemli bir çabadan ibarettir. Demokratik, işbirliğine dayalı bir ekonomi de, üretkenliği eşitlik, sürdürülebilirlik ve (Bertolt Brecht’in mecmuasında “büyük üretim” hakkında yazdığı satırlarında ifade ettiği gibi) “herkesin üretkenliğini özgürleştirme” ile uzlaştırmaya yönelik sistemli bir çaba olacaktır. Bu durum, kamu yatırımları, kamu müşterek sahipliği ve sosyal işletmelere yönelik güçlü teşvikler gerektirebilir.
Bunun bir kısmı, uzun süredir tartışmadığımız için bize biraz tuhaf gelebilir. Ancak, kooperatifçiliği uygulamak istiyorsak bu konuşmayı yapmamız gerekir. Trebor Scholz’un şu ifadesine tamamen katılıyorum: “Bu, geçmişe romantik bir bağlılıkla ilgili değildir. Bu, emeğin ve onun içinde yaşamanın dilidir. Buradan çıkarılacak en büyük sonuç ise şudur: işveren sınıfının gücünün karşısında bireysel çözümler işe yaramaz.”
Ya da Platform Kooperatifçiliği konferansının dinleyicilerinden birinin söylediği gibi: “Lütfen çenenizi kapatın ve biraz sınıf farkındalığı geliştirin”
Yazan: Christoph Spehr Çeviri: İbrahim Hoca Kaynak: Sunger Bob, Why Don’t You Work Harder?, Ours To Hack and Own, Or Books, New York, 2016, sf: 54-58