Sosyal ve Dayanışma Ekonomisine Hoşgeldiniz…

İnsan, ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ekonomik faaliyetlerde bulunan bir canlı. Yunanca ev “oikia” ve kural “nomos” sözcük köklerinden oluşan ekonomi, “ev yönetimi” anlamına gelir. Medeniyet tarihi boyunca insan topluluklarının yaşamlarının karmaşıklaşmasıyla ekonomi de değişmiştir. Sanayileşme, modernleşme, gelişme, kentleşme, kalkınma derken ihtiyaçların ötesinde tüketim, üretim, paylaşımla alevlenen krizler, bunalımlar, sorunlar için alternatif çözüm arayışları sürmüştür.

1980’lerde bu arayışa Social and Solidarity Economy (Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi — SDE) kavram ve yaklaşımı eklenmiş, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyadan uzmanlar incelemeler, araştırmalar yayınlamaya ve de tartışmalar yürütmeye başlamışlardır. Bu bir başkaldırıştan çok hem bireysel hem de toplumsal yaşamın yarattığı eşitsizlikler ve dengesizliklerin sivil toplum hareketiyle çözümlenme çabasıdır. En basit anlamda “imece” usullerle sosyal sorunlara çare bulmanın daha kurumsal, yani daha ilkeli, planlı, sistemli, düzenli ve sürekli olma hali. Böylelikle sosyoekonomik aktörlerinin ortaya çıkışı ya da güçlenmesi söz konusu olmuştur.

Sendikalar, kooperatifler, sivil toplum örgütleri, sosyal işletmeler, toplum-temelli girişimler, inisiyatifler bunlardan bir kaçıdır. Latince’deki kefilli, müteselsil (borçlu) “in solidum” deyiminden türetilen Fransızca “solidarite” sözcüğünden gelen dayanışma, istek ve sorumlulukların birlikteliği, ortak güvence altında olan anlamına gelmektedir. Burada amaç, devletin vatandaşlarına ya da tüm insanlığa vadettiği sorumluluklarını ya da rolünü üstlenmek değil, yükümlülüğünü yerine getirmekte yaşadığı zorluğu, sıkıntıyı, eksikliği bertaraf etmek ya da bunun için destek vermektir.

Dayanışma ile karşılıklı, etkileşimli ve birbirine bağlı toplu hareket etme söz konusudur. Kişisel ya da tekil kazanımlar yerine karşılıklı ve çoğul fayda hedeflenmektedir. Bu nedenle sosyal ekonomi denince akla çoğunlukla kar elde etmekten çok hedefledikleri amaçları gerçekleştirmek için çalışan aktörler gelir. Sosyal ekonominin piyasa ya da kapitalist ekonomiden ayrılan önemli bir noktası, hedeflenenin sosyal, yani toplumsal bir olgu olması ki, burada bahsedilen çoğunlukla canlıların hayatlarında yolunda gitmeyen, yanlış ya da eksik olanı ortaya çıkartarak çözüme ortak olmak. Bir diğer fark ise, business as usual — olağan şeyler yaklaşımından uzaklaşarak “talep edilen bu” yerine, “olması gereken, hak edilen bu” diyerek üretim yapmak. Yani “organik ürünler tüketicilerce tercih edilmeye başlandı” gözleminden değil, üretim ve hazırlık sürecinde yapay ve kimyasal uygulamaların olmadığı, denetim altında işlemlerle hazırlanan doğa dostu, sağlıklı ürünlerin insanlara ulaştırılması ve aynı zamanda doğal dengelere en az derecede zarar verilmesini sağlama çabasından bahsetmektir.

Özetle, Tüketici, üretici, işçi, vatandaş ve yöneticiyi bir arada, birbiriyle iletişim ve işbirliği halinde, birbirini önemser bir biçimde tasavvur eden mekanizmalar, yöntemler ve araçlar oluşturuyor SDE’yi.

Üçüncü sektör olarak da tanımlanan hizmet sağlayıcı sivil toplum kuruluşlarını, üreticiden direkt alım yapan tüketici ağlarını, gönüllülük ya da bağış etkinliklerini, sosyal girişimleri ve hatta kayıt dışı (enformel) ekonomi işçilerini veya kitlesel fonlama (crowd funding) platformlarını kucaklayarak şemsiyesi altına alan SDE bu tarz ekonomik faaliyetleri özel ya da kamu sektörünün faaliyetleri ile de buluşturmaktadır.

“Another World is Possible — Başka Bir Dünya Mümkün” sözü ile ilki 25–30 Ocak 2001’de Porto Alegre,

Brezilya’da düzenlenen Dünya Sosyal Formunun (World Social Forum) alternatif küreselleşme hareketiyle (alter-globalisation agenda) bağı kurulan Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinin net ya da keskin çizgilerle belirlenmiş bir tanımlaması yoktur. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisini Tanıtım için Kıtalararası Birlik (RIPESS — The Réseau Intercontinental de Promotion de l’Économie Sociale et Solidaire) tarafından “kapitalizm ve diğer otoriter, devlet hâkimiyetindeki ekonomik sistemlere alternatif” olarak nitelendirmekte ve şu şekilde açıklanmaktadır;

“Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinde sıradan insanlar insan hayatının tüm boyutlarının; ekonomik, sosyal, kültürel, politik ve çevreci, şekillenmesinde aktif rol oynarlar.”

Ekonominin üretim, finans, dağıtım, değiş tokuş, tüketim ve yönetişim olmak üzere tüm sektörlerinde mevcuttur. Ayrıca kamu, özel ve diğer sektörleri kapsayan sosyal ve ekonomik sistemleri dönüştürmeyi hedefler. Sadece yoksullarla ilgili değildir. Toplumun tüm sınıflarını içerecek şekilde eşitsizliklerin düzeltilmesi için uğraşır. Mevcut sistem içerisinde yer alan verimlilik, teknolojinin ve bilginin kullanımı gibi iyi uygulamaları farklı değer ve amaçlara sahip toplumların refahı için kullanma ve dönüştürme becerisine sahiptir.

Tüm bu değerler ve deneyimler ışığında Eylül 2013’de Cenevre’de Birleşmiş Milletler ve diğer hükümetler arası kuruluşlarla uluslararası SDE ağlarının şemsiye örgütlenmeleri bir araya gelerek BM SDE Çalışma Grubunu (United Nations Inter-Agency Task Force on Social and Solidarity Economy) oluşturulmuştur. Çalışma Grubu’nun üyelerinden biri olan ve sosyal ekonomiyi hem misyonu ve vizyonu gereğince, hem de 2008’de yayınladığı “Adil Küreselleşme için Sosyal Adalet Deklarasyonu” (Declaration on Social Justice for a Fair Globalisation) ile destekleyen ve savunan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2010 yılından itibaren her sene farklı bir tema çerçevesinde farklı bir ülkenin ev sahipliğinde dünyanın dört bir yanından gelen SDE araştırmacıları, faydalanıcıları, temsilcilerini 5 gün süren Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Akademisi’nde (SSEA) ağırlamaktadır. Ekim 2009’da Johannesburg, Güney Afrika’da düzenlenen Sosyal Ekonomi ILO Bölgesel Toplantısı’na katılan 200’den fazla uygulayıcının talebi ve önerisi ile ILO Eğitim Merkezi (International Training Center) koordinasyonunda yapılandırılan SSEA, bölgelerarası bir kapasite geliştirme, deneyim paylaşma ve uzmanlarla tanışma programıdır.

Türkiye’de sosyal kalkınma alanında 2004’den beri kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışmalar yapan ve aslen kooperatif örgütlenmesi ile bir sosyal işletme gibi faaliyet gösteren Kalkınma Atölyesi Kooperatifi olarak, 27–31 Temmuz 2015’te Güney Afrika-Johannesburg’ta düzenlenen “Çalışma Dünyasında Sosyal İnovasyon” (Social Innovation in the World of Work)konulu 2015 yılı Akademisi’ne burslu olarak katılım gösterdik. 5. kez düzenlenen Akademinin ana temasını South-South Cooperation (gelişmekte olan ülkeler arası işbirliği) ve Triangular Cooperation (üçlü işbirliği; bir gelişmiş ülke ile iki gelişmekte olan ülke arası) deneyimi paylaşımı ve yaklaşımı oluşturmuştur.

Bu kapsamda sosyal ekonomi örgüt ve işletmelerinin ürün ve hizmetleriyle nasıl sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara yenilikçi çözümler getirdikleri paylaşılmış, SDE dinamikleri, zorluklar ve olanaklar değerlendirilmiştir. 46 ülkeden 120’yi aşkın uzman, akademisyen, sendika temsilcisi, kooperatif ortağı, sosyal işletme sahibi, yatırımcı, kamu çalışanı, hükümet temsilcisi, sivil toplum gönüllüsü, ILO yetkilisi ve danışmanının katıldığı, aynı anda İngilizce, Fransızca ve Portekizce konuşulan paneller, çalışma ziyaretleri, seçmeli dersler ve ikili görüşmelerin gerçekleştirildiği Akademi, küreselleşmenin getirdiği işbirliği ve dayanışma olanaklarının çarpıcı bir örneği olmuştur.

Özetle, Avrupa Parlamentosu, İstihdam ve Sosyal İşler Komitesi “Sosyal Ekonomi Raporu”nda da yer aldığı gibi, sosyal ekonomi dezavantajlı grupların karşılaştıkları eksikleri karşılamak, toplumsal sorunlara yerel çözümler üretmek, sürdürülebilir ve uzlaşmacı istihdam ve iş modelleri yaratmak, destek ve güçlendirme mekanizmaları oluşturmak, hak temelli ve dayanışma yaklaşımıyla sonuca odaklanmak, farklılıkları dengelemek, sosyal sermaye yaratmak, aktif vatandaşlığı ve demokratik katılımı arttırmak gibi birçok değer ve amaca katkı vermektedir. Giderek artan sayıları ile sosyal ve dayanışma ekonomisi aktörleri topluma yarar sağlama hedefleri ve sivil katılım yöntemleri ile “toplum yönetimi” ve hatta “dünya yönetimi”ni hak temelli bağlama oturtmuşlardır.

Kaynakça

• Dr. Taylan Çıkın, “Sosyal ekonominin kaynakları”, Milliyet Blog, 27 Haziran 2012

Sinem Bayraktar tarafından hazırlanan bu yazı ilk olarak Kalkınma Atölyesitarafından yayınlanan KA Dergi’nin 4. sayısında yayınlanmıştır.

Paylaşmak güzeldir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir