Sendika Kooperatifleri Yoluyla Halkın Mülkiyet Ekonomisini Oluşturmak

Kooperatifler ve sendikalar örgütlü hayatlarına birlikte başladı. Kuzeybatı İngiltere’de Sanayi Çağının en parlak günlerinde 1840’ların Manchester’ında Rochdale Eşitlik Öncüleri Derneği, modern kooperatif hareketinin temeli haline gelen Rochdale İlkeleri’ni kaleme aldı. Aynı bölgede, aynı yıllarda endüstriyel sendikalar ortaya çıkmaya başladı. O zamandan bu yana, çeşitli tarihler, deneyimler ve kaderler, kooperatiflerin bazen paralel ve nadiren kesişen neredeyse özerk yollarda birbirinin yanında koşmasını sağladı. Bugün, Amerika’nın Yaldızlı Çağ adı verilen döneminden bu yana toprak sahipliğinin etkisinin en az olduğu dönemde sendikacılığı ve kooperatifçiliği bir araya getirmenin tam zamanıdır.

Amerika’nın eşitsizlik salgını, sahte yapısal seçimler çağının sonunu hızlandırmak için yeni bir iş gücü-kooperatif kesişimini çağırıyor. İşçileri işlerini koruma ve temiz bir çevre arasında veya etnik adalet ve iş güvencesi arasında seçim yapmaya zorlayan dünün Hobbes’cu “ya bu ya da şu” menüsünün yerini – sıklıkla daha iyi seçimleri ve daha güçlü ve kapsayıcı bir savunuculuğu mümkün kılan – daha pozitif ve moral veren “yukarıdakilerin hepsi” seçeneği alıyor. Bölümlere ayrılmış hiyerarşiler, emek ve sermaye arasındaki dengesizlikleri aşarak daha eşitlikçi dijital ortak kaynaklara ayrılıyor. Ortaya çıkan freelance çalışan toplulukları, Freelance Çalışanlar Sendikasının kurucusu Sara Horowitz’in “Yeni Mutualizm” adını verdiği şeyi ortaya koyuyor.

Bu öncüler, Wall Street’in tam ters ortamının yerine, kendi emeğinin sahibi olmayı ve mümkün olduğunda sermayesini kiralamayı giderek daha sık tercih ediyor. Amerikalıların yüzde 10’undan azının kendi işletmelerine ve işyerlerine sahip olduğu günümüzün “yeni, yeni örgütlenme”si, sermaye ile emek arasındaki çarpık dengesizlikler ile bu bozukluğun ürettiği ve uyguladığı gücü ele almaya başlıyor.  Hareketler ve politikalar, “paylaşım ekonomisi”ni bir sahiplik sağlayıcı haline getirmeyi ve emeğin özsermaye faydaları olmadan en dip fiyattan alınıp satıldığı bir kiralama ekonomisine doğru manipülatif indirgemelere karşı koymayı amaçlıyor.

Emeğin değerli bir kaynak yerine kullan-at bir meta olduğu bahanesiyle, emek arbitrajı için Davos tarafından dayatılan dünün küresel piyasasının maskesi düşerek insanların şirketçi amaçlarla alınıp satılması için bir entrika ve küresel eşitsizliğe katkı sağlayan bir unsur olduğu ortaya çıkıyor. Bu dönüşün zamanı çoktan geçti.

2014 baharında başlamak üzere, 1worker1vote.org sitesi, işyerinde yaygın adaletin ve demokratik katılımın Amerika’yı kuruluşundaki bireysel ve yerel sahiplik sistemine geri götürebileceğini göstermeye başladı.  Bu girişim, Birleşik Çelik İşçileri ile İspanya’nın Basque bölgesinde dünyanın en büyük işçi kooperatifleri ağı olan Mondragon arasında 2009 yılındaki tarihi işbirliğinden ortaya çıktı. Şu anda ülke içi yapısal (etnik, cinsiyet, coğrafi) fırsat, hareketlilik ve gelir eşitsizliklerini aşmak için ülke genelinde birleşmiş, işçi sahipliğinde ve yönetiminde olan kooperatifler geliştiriyoruz. Yerel ve ulusal düzeyde benzer düşüncedeki giderek daha fazla kuruluş mevcut işletmelerin bir sendika kooperatifi yapısına geçmesine ve yeni sendika kooperatifi işletmelerinin kurulması için bizimle birlikte çalışıyor.

Üç katmanlı amacımız şöyledir:

  1. Test edilmiş ve kanıtlanmış karma sahiplik modelleri kullanarak (sendika/kooperatif şablonuyla başlayarak) yerleşik yapısal eşitsizlikleri aşmak;
  2. Altmış yıllık Mondragon deneyimine dayanarak, birbiriyle işbirliği içindeki ekosistemler bağlamında, işçi sahipliğinde ve yönetiminde kârlı işletmeler kurmak ve başlatmak;
  3. İşbirliği içinde, çoğaltılabilen ve ölçeklendirilebilen projeler ve araçlar tasarlayın (1worker1vote.org sitesinin sloganının tamamı şöyledir: “kapsa, tasarla, oluştur, başlat, kopyala ve ölçeklendir”).

Yerinde bir örnek olarak ve yaklaşık sekiz yıllık mücadele ve eylem sonunda, Denver’daki Green Taxi Cooperative’in başkanı Abdi Buni ve şu anda Communications  Workers  of  America’nın uluslararası telekomünikasyon ve teknoloji başkan yardımcısı (ve öncesinde Denver’da CWA Local 7777’nin başkanı) olan Lisa Bolton, başarıyı üstlenmeye hak kazandı. Kararlı “yaparak öğrenme” süreçlerinin ve ekip çalışmasının sonucunda, çalışan sahipliğindeki birleşik taksi şirketleri Denver’daki taksi piyasasını domine edecek.

Bu durum, dayanışma merkezli işletme yapılarının kararlı sendika politikası savunuculuğuyla ve piyasaya sunulmuş teknolojiyle birleşerek nasıl bütüncül iş modelleri oluşturduğunun kayda değer bir örneğini temsil eder. Green Taxi Cooperative’in yakın zamanda imzalanmış toplu iş sözleşmesiyle aynı zamanda CWA üyesi olan 800’den fazla işçi-sahibi vardır. Bundan önce, CWA Local 7777 başka bir yerel taksi kooperatifi olan ve şu anda sendikalaşmamış durumdaki 200 sürücülü Union Taxi’ye yardım ediyordu ve sendika ikinci raundda bu süreçten çok şey öğrendi.

Green Taxi, New York City ve başka yerlerde Uber ile rekabetlerini bir üst noktaya taşımak için uygulamalar kullanan başka taksi sürücülerine katılarak müşterilerin taksi çağırmasına ve istedikleri cihazla ödeme yapmasına olanak tanır. Platform kooperatifçiliği hareketi, yerel dayanışma yapılarını açık kaynaklı teknolojiyle birleştirerek Green Taxi örneğini ülke genelinde tekrarlanabilir ve ölçeklenebilir bir ekonomik fırsata dönüştürmeye hazır.

California İş Komisyonu’nun, Uber sürücülerinin bağımsız yüklenici değil birer çalışan olduğuna karar vermesiyle, bu fırsatlar artık daha da büyük. Giderek daha fazla bölgede uygulama temelli sürücüler sendika kurma hakkı kazanıyor. Bu da, platform kooperatifçiliğini ulaştırma sektöründe örgütlü emeğin gücüyle birleştirmeyi daha da kolaylaştırıyor. Başka yeni ekonomik ağlar da birleşmeye başlıyor. Merkezi Brooklyn’de olan Freelance Çalışanlar Sendikası, ABD’de yirmiden fazla şehirde 260.000 üyeden oluşan yeni, bağımsız iş gücünün yanı sıra, günümüzde her üç işçiden birinden fazlasına karşılık gelen, 53 milyon Amerikalı freelance çalışanı temsil ediyor. Dört yılda, merkezi Washington, DC’de bulunan Amerikan Sürdürülebilir İş Konseyi (American Sustainable Business Council), insan, gezegen ve kâr olmak üzere üç temel ilkeye dayanarak sürdürülebilir bir ekonomi inşa etmeye odaklanmış 250.000’i aşkın işletme ve 325.000 işletme yöneticisi ile özel sektörün en hızlı büyüyen meslek birliği haline geldi. Kendi arasında işbirliği yapan bu topluluklar, aydınlanmış hükümetin bir piyasa oluşturucu değil, azınlıkların ortağı olduğu özel ve kâr amacı gütmeyen çözümler tasarlıyor.

Sendika kooperatifleri gibi yeni karma modellerin işçi sahipliğini teknolojinin yardımıyla ekonominin merkezine nasıl yerleştirebileceğini birinci elden görmeye başlayabiliriz. Bu çevrimiçi “ortak kaynaklar”, güçlü bir geçmişten faydalanarak Amerikan Kasaba Meydanını ve Ana Caddesini yeniden canlandırabilir.  Geçmişten bu yana, ABD’nin güneydoğusunda bulunan tarıma dayalı yerleşim yerlerindeki Afrikalı Amerikalılar gibi dışlanmış topluluklar, kiliselerde olduğu gibi demokratik bir biçimde toplanabilecekleri kendi alanlarının olması nedeniyle kooperatif öncüleri oldu. Bu arada, Ferguson, Baltimore ve Detroit gibi, etnik ve ekonomik yönden çatışmalı bölgelerde yaşayan kişiler, vatandaşlık haklarını güvence altına almak için yerel özsermaye ve sahipliklerini de güvence altına almaları gerektiğini yeniden fark ediyor.

Yapılan araştırmalar, zaman içinde pozitif çalışan ve şirket performansı ile işçilerin her düzeyde yüksek etkili katılımının, işçiler arasında özsermayenin mümkün olduğunca yaygın bir biçimde dağıtılması ve işçi eğitimine güçlü bir vurgunun birleşimi arasında bir korelasyon olduğunu ortaya koyuyor. İşçilerin sahipliğindeki şirketlerin çalışanları, katılımcı olmayan şirketlerin çalışanlarından daha fazla birikim yapıyor.  Bir tür sermaye paylaşımı olan şirketler, rekabetçi piyasada sermaye paylaşımı olmayan şirketlerden daha iyi performans gösteriyor. Kâr paylaşımı veya çalışan hisse senedi sahipliği ve hisse senedi satın alma planları olan işçiler, diğer işçilere kıyasla daha iyi ücretler ve faydalar alıyor. Bu tür şirketler aynı zamanda yatırımcı kontrolündeki şirketlere kıyasla ekonomik düşüşlerle daha iyi başa çıkıyor.

Bu kanıtlara rağmen, sözde Amerikan Rüyası, hızla küçülen ve küskün bir orta sınıf için geri çekiliyor. Yine de, Pete Seeger’ın şarkısında olduğu gibi, betonun içinden otlar bitiyor. İşçilerin kendi projelerinin ve şirketlerinin sahibi olmasını sağlamak, Amerika’nın temel değerleri olan – ve tümü üretken sahiplik ilkeleri ve uygulamalarıyla desteklenen – özgürlük, insanlık onuru, özgüven, kendi imkanlarını kullanma, dayanışma ve fırsat eşitliğini yansıtıyor. Bu kaçınılmaz, umut veren değerler, aşağı damlamaktan çok yukarı fışkıran bir ekonomi, kiralanmamış, kiraya verilmemiş, dış kaynak hizmeti olarak sağlanmamış veya maliyet düşürmek için yurtdışına kaydırılmamış bir ekonomi – her katılımcının, her işçinin ortak fayda için söz sahibi ve oy, paylaşım ve katılım hakkı sahibi olduğu bir ekonomi vaat eder.

Yazan: Michael Peck Çeviri: İbrahim Hoca Kaynak: Building the People’s Ownership Economy through Union Co-ops, Ours To Hack and Own,  Or Books, New York, 2016,  sf: 208-212

Paylaşmak güzeldir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir